Çünkü Türk oyun yayıncılığı tarihinin en büyük mirası bu site
Perşembe, 10 Ocak 2013
Oyungezer, Level, Nintendocu, EGM ve Gameworld... Basılı yayıncılığın tüm dünyada inişte olduğu son 5 yılda Türkiye'de yayın yapmış oyun dergileri bunlar... Hepsinin hitap ettiği kitle, yayın stratejisi, verdiği tad farklı. Sevenleri, takipçileri belli ölçüde farklı. Ama hepsinin özüne baktığınızda aynı DNA var: 1980 ve 90'larda yayın yapmış olan oyun dergileri, özellikle de 64'ler ve Gameshow.
Geçenlerde internette dolaşırken Sadece Bir Müze (www.sadecebirmuze.com) ile yeniden karşılaştım. Taa Level'da çalışırken keşfetmiştim bu siteyi, ama nedense daha sonra unutmuşum: Şimdiye dek çıkmış Commodore 64 ve Amiga dergilerini arşivleyen (sadece kapakları) ve onları her şeyin mobil, dijital ve dokunmatik olduğu bir çağda hala bize hatırlatan, çok önemli bir site bu. Benim için anlamı çok büyük olan Abdurrahman Pala röportajını okuduktan sonra, sitenin kurucusu Deniz Can Çelik'le röportaj yapmayı çok istedim. Türkiye'de oyun dergiciliğinin içinde olduğum uzun süre boyunca, bu ufacık alana gönül vermiş, daha önce tanışmadığım birisiyle ilk kez konuşmanın heyecanıyla başladım röportaja.
![]()
Gameshow'un efsanevi siyah kapağı ve Deniz Can Çelik... "Bu güzel derginin kapanmasında hepimizin az da olsa suçu var" demek istemiş sanki bu fotoğrafındaSinan: Merhabalar Deniz Bey... Size Deniz mi, Can mı diyelim?
Deniz Can Çelik: Merhaba. Bey'e gerek yok, Deniz yeterli.
Okuyucularımıza kendinizi tanıtır mısınız? Ne işle uğraşırsınız, Türkiye'deki oyun dergiciliğine olan merakınız nereden geliyor?
1982 doğumluyum. Uzay mühendisiyim. Elimi sürdüğüm ilk bilgisayar dayımın ZX Spectrum'uydu. Oynadığım ilk oyunsa Space Invaders'tı. Üç yaşındaydım ve tarif edilemez derecede gerildiğimi hatırlıyorum! Kendime ait ilk bilgisayarım ise 1988 veya 89 sonbaharında (tam hatırlamıyorum) satın aldığım Commodore 64'üm oldu. Bu iki bilgisayarı da hâlâ saklıyorum. Dergilere gelirsek, kendimi bildim bileli okumaya karşı meraklıyım ama doğrusu bilgisayar dergilerinden başlangıçta o kadar da haberdar olmadım. Commodore'u biliyordum. Arkadaşım aboneydi ve ara sıra ondan otlanıyordum. 64'ler'iyse ilk kez kapandıktan sonra Bakırköy'de Sky Bilgisayar'da gördüm. Amiga Dergisi ve Megamiga ise görüp de almadığım dergilerdi. Sebebi basit: Amigam yoktu.
Benim için film 1995 haziranında Akmerkez Remzi Kitabevi'nde GameShow'un dördüncü sayısına rastlamamla koptu. O fanzin görünüşü, o ticari derdi olmayan içten ve samimi hali beni büyülemişti. GameShow okurken sanki hiç görmediğim arkadaşlarımla sohbet ediyormuşum gibi hissediyordum. Her ay almadan, her yazıyı tekrar tekrar okumadan duramıyordum (ki itiraf ediyorum hâlâ okuyorum).
Bu noktada söylemek gerekir ki Türkiye'deki eski oyun dergileri yurtdışındakilerden farklıydı. Oyun endüstrisinin ve orijinal oyun kavramının olmaması Türkiye'de tamamen kendine özgü bir dergi formatı ortaya çıkarmıştı. Artık amatörlük mü, bir çeşit zıpçıktılık mı yoksa başka bir şey mi bilmiyorum. Ama bu her ne ise, bugün de etkisini sürdürüyor. Eğer bugün piyasada satılan dergiler hâlâ 20 yıl önceki dergilerin yarattığı bazı şeyleri devam ettirmeye çalışıyorlarsa ortada konuşmaya değer bir konu vardır diye düşünüyorum.
![]()
64'ler bugün, bu satırları yazıyor olmamın sebebi olan dergidir. Hayatımda aldığım ilk oyun dergisi sayısı, Temmuz 1988, en tepede dördüncü olan, hala elimde var.Sadece Bir Müze'yi bundan 5-6 sene önce farkettim. Ne zaman, nasıl kuruldu?
1998 şubatında bir gün hiç beklemediğim halde okuldan bir arkadaşım bana bir Programcının El Kitabı hediye etti. Dayısınınmış. Artık kullanmıyormuş. Biliyorsunuz 90'ların sonları daha retro kavramının ortaya çıkmadığı, 70'lerin 80'lerin nostalji değil de sadece "demode" olduğu zamanlardı. PC teknolojisi, C64 ve Amiga'yı kesin olarak öldürmüştü ve hâlâ bunlarla ilgilenenlere (örnek, ben) toplum pek iyi gözle bakmıyordu. Her neyse, daha önce böyle bir kitaptan haberim olmadığı için çok heyecanlandım. Ama beni asıl heyecanlandıran ilk defa bu kadar ayrıntılı bir Türkçe kaynak görüyor olmamdı (benim kullanım kılavuzumun Almanca olmasının da bunda etkisi var). Acaba diğer Türkçe kaynaklara da ulaşabilir miyim diye düşündüm. Gameshow okuru olduğum için zaten malum Türk oyun dergiciliği aile ağacından haberdardım. Bir dergi kütüphanesi kurmak ve o dönemin oyun dergiciliği kültürünü daha iyi anlamak istedim (dergicilik virüstür, bunu da belirtmeden geçemeyeceğim bu arada). Böylece başladım Türkçe dergileri toplamaya... Kısa süre sonra da yaptığım şeyi insanlarla paylaşmak fikri doğdu. Bunun üzerine HTML öğrenip 2000 yılında sitemi açtım. O günden beri de devam ettiriyorum.
Yani siz de ZX Spectrum'cuydunuz. Gerçi bende Amstrad CPC 464 vardı, ama kardeş bilgisayarlar sayılır :) Spectrum'dan özlemle hatırladığın hangi oyunlar var?
Ben Spectrum'u kendimi Spectrumcu sayacak kadar yoğun bir şekilde kullanmadım. Her şeyden önce yaşım müsait değildi zaten. Daha çok bir Commodore 64'çü oldum. Hatta Amiga 3000'le çok kısa süren bir flörtüm haricinde sevgili C64'üm hep tek aşkım olmuştur (bilmiyor, söylemeyin). Oyun konusunda favori platformum ise ZX ya da C64 değil, PC. Özellikle 1990'ların LucasArts adventure'larına bayılırım. Civilization dedin mi bizim oralarda akan sular durur. Tie Fighter ise hayatımın oyunu. Hâlâ oynuyorum. Alpha 1, mission critical craft under attack!
Sadece Bir Müze 2000 yılındı kuruldu ha?! Bu sizi Türkiye'nin en eski oyun temalı sitelerinden biri yapar!
Sanırım öyle. Gerçi ben sitemi oyunlardan ziyade dergilere adanmış bir site olarak görüyorum. Ama sitem açıldığından beri kesintisiz olarak yayında oldu.
![]()
Deniz'in dergi arşivi inanılmaz... Oyungezer ofisinde bile bu kadar büyük bir eski sayı arşivi yok.Sitenizde sadece dergilerin kapakları var yanılmıyorsam... Bu dergilerin hepsi çoktan kapandı, peki eski sahipleriyle görüşüp dergilerin iç sayfalarını da siteye taşımayı düşündünüz mü?
Bu bana (özellikle son yıllarda) çok sık soruluyor. Hemen herkes elimdeki dergileri PDF yapıp yapmayacağımı merak ediyor. Açıkçası ben eski dergileri PDF'ye çevirme işine pek taraftar değilim. Çünkü her şeyden önce PDF (ya da başka bir elektronik formatta) dergi okumaya inanmıyorum. Dürüst olmak gerekirse ben bugüne kadar internetten indirdiğim hiçbir e-dergiyi okumadım. En fazla şöyle bir üstünkörü bakmışımdır. Ama okumadım. Okuyana da rastlamadım. Çünkü bilgisayar bence kâğıdın yerini alabilecek bir okuma aracı değil. Umberto Eco'nun da dediği gibi kitaplar/dergiler daha fazla iyileştirilemeyecek kadar ideal formlar zaten. Bunun dışında, bu işle uğraşan bazı arkadaşlarım eski dergileri dijital ortama aktararak onları korumaya aldıklarını söylüyorlar. Ama öyle olsa bile yine aynı noktaya geliyoruz: Bunca emek verilerek oluşturulmuş e-dergileri gerçekten okuyan var mı, yoksa bu sadece kişilerin sahip olma ve biriktirme duygularına hitap eden bir furyadan mı ibaret?
Ben mesela, iPad için aldığım e-dergileri okuyorum :)... Ve şöyle de bir şey var, burada söz konusu içerik okutmaktan ziyade, kağıt formunda bulmamız artık mümkün olmayan bir külliyatı dijital ortama aktarıp muhafaza etmek. Ne dersiniz?
Bu aslında benim dergilere bakış açımla da alakalı biraz. Benim için buradaki anahtar kelime koleksiyonerlik değil, etkileşim. Ben bu dergilerin sembolize ettiği alt kültürle etkileşim içinde olmaktan ve bu alt kültürü daha iyi anlamaktan hoşlanıyorum (ben de bir süre bunun parçasıydım çünkü). Ama elektronik ortamda bu bahsettiğim şeyi yapamıyorum. Dolayısıyla elektronik ortama dökülmesi beni heyecanlandıran bir şey olmaktan uzak. Eğer vaktimi bir şeye ayıracaksam röportajlara ve inceleme yazılarına ayırırım (ki öyle yapıyorum zaten).
Anlıyorum... Dergiler kadar, ifade ettikleri cezbediyor seni yani. Peki, SBM'de en son Apo Abi'yle yaptığın röportaj vardı, Tunç Dindaş gibi önemli bir isimle röportaj vardı. Bir MAC, bir MEG, bir Zebani röportajı görebilecek miyiz?
Sitemi açtığım ilk yıllardan beri iki hedefim vardı. Birincisi dergi kapaklarını tamamlamak (ki büyük oranda tamamlandı), ikincisi de önde gelen isimlerle röportajlar yapmak. 2007 yılında ilk röportajımı Tunç Dindaş ile yaptım. Ondan sonra Arda Erdikmen (Amigart, Amiga Life), Can Ulaş (64'ler), Abdurrahman Pala (64'ler) ile dergiler üzerine röportajlar ve Turbo ve Vigo'yla bir Bronx röportajı yaptım. Hatta bunlardan sonra da iki röportaj daha gerçekleştirdim ama bunlar şimdilik sürpriz. Bundan sonraki röportajlarımı önem sırasına göre genel olarak aşağıdan yukarıya doğru gerçekleştirmek istiyorum (yani assolistleri en son çıkaracağım). Çünkü her yaptığım röportajda dönemle ilgili daha çok ayrıntı öğreniyorum ve daha tepedeki kişilere sorulacak daha fazla soru birikiyor. Kısaca hiçbir şey kaçırmak istemiyorum. Elmanın bütününü yemek isteyen tek elma kurdu MAC değil yani! Bu arada bahsettiğin isimlerin ikisiyle irtibatım oldu. Hatta irtibattan da fazlası oldu. Dolayısıyla her şey olabilir diyip heyecanı arttırayım!
Bu arada dergileri dergi yapan, ama genelde göz ardı edilip görülmeyen önemli bir grup daha var: Okuyucular. Bir projem de o dönemin okurlarıyla konuşmak, onların görüşlerini almak olacak. Mesela bir Sinan Akkol röportajı olabilir pekâlâ. MAC'e mektup yazmıştın değil mi? Bir okur olarak neler hissediyordun, neler düşünüyordun, bunlar da önemli şeyler bence...
Ah evet, bir dergide yayınlanan ilk yazımdı o mektup... Hala ailemin evimde duruyor o sayı, Türkiye oyun dergiciliğinin "mihenk taşı sayılan sayıları" da elimde hala... Gameshow'un ilk sayısı, ilk satın aldığım 64'ler sayısı... Eksikleri tamamlamaya çalışıyorum. Peki Sadece Bir Müze'deki eksikleri gidermek için sana kapak scan'leri göndermek isteyenler nasıl ulaşabilir? Neleri arıyorsun en çok?
Gerçekten böyle önemli dergi sayıları var, değil mi? GameShow'un siyah kapaklı 41. sayısı aklıma ilk gelendir. Amiga Dergisi'nin Ekonomik Kriz Özel Sayısı'nı da ilginç buluyorum. Ama sanırım mihenk sayılar konusunda en ilginç dergi GameShow, çünkü en etkileyici hikâye GameShow'unki.
Aradığım kapaklara gelirsek çok azaldığını söyleyebilirim. Şu anda en çok Commodore Haberler dergisinin (ki Commodore dergisinin öncülü sayabiliriz) ilk sayılarını merak ediyorum. Ayrıca Amiga Dünyası ve 64'ler'in poster vs. gibi promosyonlarının resimlerini koyayım mı koymayayım mı diye düşünüyorum. Bana herhangi bir konuda ulaşmak isteyenler için adresim: denizcancelik [ET] gmail [NOKTA] com
![]()
Amiga Dünyası 64'ler'e göre çok daha teknikti. Ama onun sayesinde bir nesil sadece tüketici olmayan, üreten bilgisayar oyuncuları yetişti.Oyun dergilerine ilgin nasıl başladı peki?
GameShow olmasaydı bu konuya pek de ilgim olmazdı açıkçası. Doğru zamanda, doğru yerde, doğru yaştaydım. Her şey bir araya gelince sonuç da böyle oldu haliyle. Bence burada asıl hatırlanması gereken nokta dergilerin sadece oyun tanıtımlarından ibaret bir kağıt yığını olmaması. Öyle olanlar bugün pek hatırlanmıyor zaten. Ama diğerleri hakkında hâlâ konuşuyoruz. Mesela ben dergilerin farklı kişiliklere sahip olduklarını düşünürüm hep. Örneğin 64'ler bana göre laylaylom geçen bir çocukluğu simgeliyor. En büyüğü 20-21 yaşlarında olan onlarca çocuk, bir ebeveynin (Abdurrahman Pala) koruyucu kanatları altında dergi çıkartarak eğleniyor. Megamiga, tam bir sokak çocuğu. Gece hava karardıktan sonra arka sokaklarda takılıyor. Kavga ediyor. Başına buyruk, hatta küfürbaz. Toplumun ne dediği umrunda değil. Ama inanılmaz eğlenceli! GameShow ise 64'ler'deki çocukların gençliği. Anne-baba yok artık, kendi ayakları üzerinde durmak zorundalar. Dünyaları sadece eğlenceden ibaret değil. Hayatın dalgalarına artık kendi başlarına göğüs geriyorlar. Bunu yaparken de bir yandan hayatı öğreniyorlar, büyümeyi, dostlukları, ölümün kıyısından dönmeyi, küslükleri, ayrılıkları, yeni heyecanları... Ve en sonunda da çocuk hayata üstün gelmeyi başarıyor. Onu kimse öldüremiyor, kendi dergisini kendi elleriyle kapatıyor. GameShow'un siyah kapaklı 41. sayısı artık bu çocuğun tam anlamıyla kendi ayakları üzerinde durabildiğinin ispatıydı. O ay o sayıyı satın aldığımda artık ben de hayatımda bazı şeylerin geride kaldığını hissetmiştim. Ne var ki o çocuklar bir sene sonra büyümeyi kabul etmedi, hep çocuk kalmak istedi. Ve maalesef hayat bu sefer acımadı.
[Gameshow'un siyah kapaklı sayısını bilmeyen okurlarımız için açıklayayım: Türkiye dergi piyasasındaki hemen her dergi birden bire şartlara yenilip kapanırken, Gameshow her sayısında sıfıra doğru geri saymış ve 41. sayısında "bu artık son sayımız" diyerek takip edenleri göz yaşlarına gark etmişti. Geri sayımın sebebi, Gameshow'un son abonesinin alacağı son sayı olmasıydı 41'in]
Gameshow'un o ilk kapanışı nasıl bir iz bıraktı sende? Niye 1 sene sonra yeniden çıkmaya karar verdiklerinde olmadı sence?
Bir dönemin sonudur. Hiç kimsenin tanımadığı iki kuzenin 16 sayfa fotokopi fanzin olarak çıkardığı bir dergi, arkasında hiçbir medya gücü barındırmamasına ve hiçbir promosyon vermemesine rağmen koca ülkenin oyun piyasasının lideri olmuştur. Tam bir Don Kişotluk'tu GameShow'un yaptığı. Kapanışı şahsen bana hayatımda çocukluğumun kesin olarak geride kaldığını hissettirmiştir. 1998 itibariyle GameShow'un boyu ne uzuyor ne kısalıyordu. Anladığım kadarıyla GameShow hayalini kurduğu, kendisine para kazandıracak büyük sıçramayı bir türlü gerçekleştiremedi. Sahiplerine büyük paralar kazandırmadı. GameShow, yazarlarının para için yazmamalarıyla ünlüdür. Ama kâr getirmiyordu. Ayrıca 1998 bence GameShow için çok durağan bir yıldır. Haziranda Overdose'un ek olarak çıkmasının dışında pek göze çarpan bir yenilik olmamıştır. Okuyucuların eski GameShow - şimdiki GameShow serzenişleri (saçma veya değil) ta o zamanlar başlamıştır. Okurlar promosyon CD verilmesine karşıdır mesela. Derginin sıçrama yapmasına engel bir muhafazakarlık ilk belirtilerini o zamanlar göstermiştir. Bu konuların hepsi dergi kapandığında önemini yitirmiştir gerçi ama dergi bir sene sonra yeniden çıkınca tekrar su yüzüne çıkmıştır.
İşte 1999 eylülünde GameShow'un aynı iş modeliyle yeniden piyasaya çıkması bu yüzden iyi olmadı. İnternet gelişiyor zaten, en büyük rakibin o. Eskiden derginin en önemli köşesi olan okur mektupları köşeleri anlamını kafadan yitiriyor. Sonra, farklı bir isimle devam edilmesi daha uygun olabilirdi. Böylece dergi eskiyle alakasını minimuma indirmiş olurdu. Hem geçmiş ayakbağı olmazdı, hem de geçmişin güzel anıları zedelenmezdi. Ayrıca GameShow'u GameShow yapan mavra da değişmişti kanımca. Bütün bunlar maalesef derginin gazı kaçmış kola gibi gözükmesine sebep oldu. Bir de kim ne derse desin, MAC'in elinin değdiği dergi bir başka oluyor, bu da benim kişisel yorumum.
![]()
En iyisini en sona sakladım. Hayatına fotokopi bir dergi olarak Mart 95'te başlayan Gameshow, Türk oyun yayıncılığın en büyük efsanesi ve başarı hikayesidir... Evet, Oyungezer'den de büyük.Cevabını tahmin edebildiğim son bir soru sormak istiyorum: Dergilerden sonraki oyun dünyasını ve oyunla ilgili içerik üretimini nasıl değerlendiriyorsun? Bir gün, bir web sitesinin Gameshow zamanındaki o havayı yakalaması, büyük bir kitleyi sürüklemesi mümkün olacak mı sence?
Zaman değişiyor, oyunlar gelişiyor. Eskiden insanlar daha ziyade bilgisayara karşı oynuyorlardı. Şimdiyse insana karşı oynamanın keyfi keşfedildi. Bu arada yukarıda söylediklerim yanlış anlaşılmasın, ben nostalji dünyasında yaşamayı savunan birisi değilim. Yani yapmak istediğim şey nerde o eski günler edebiyatı değil. Tersine her devrin farklı bir özelliği olduğuna inanıyorum. 2000'li yıllar da kendi özgün kültürüne sahip oldu. Getirdikleri ve götürdükleri tartışılır, o ayrı. Mesela günümüz oyunlarındaki görsel gerçekçilik çok hoşuma gidiyor. Ama eski oyunlar da hayalgücümüze daha fazla pay bırakıyorlardı. Dergiler konusunda ise durum biraz daha farklı. Bugün internet, dergiciliğin varlık sebebini tartışmaya açar hale geldi. Newsweek'in basılı yayını 2012 sonunda son buldu mesela. Ya da günümüzün oyun dergileri promosyonları olmasa aynı tirajı koruyabilirler mi? Bu cevabı aranması gereken bir soru. Dolayısıyla günümüz dergileri beni o kadar heyecanlandıramıyor. Daha iyi ya da daha kötü olduklarından değil, dediğim gibi zaman değişti. Belki de artık 13 yaşında olmadığım içindir, bilemiyorum. Ama benim konuştuğum dergiler farklı bir döneme aitti ve o dönemin koşulları içinde değerlendirilmeleri gerekiyor. Abdurrahman Pala'nın dediği gibi, şimdikilerle aralarında kulvar farkı var.
Basılı medyayla sanal medya ise iki ayrı dünya. Dergilerle gazeteler bile (ikisi de basılı olmasına rağmen) bu kadar farklıyken, bir dergiyle bir web sitesini karşılaştırmak mümkün değil. Ama bir site o zamanki havayı yakalamasa bile (ki yakalaması da gerekmez), döneminin gençliğine hitap etmeyi biliyorsa eğer, insanları peşinden neden sürüklemesin? Dün dergiydi, bugün web sitesi olur, yarın başka bir şey olur. Kim bilir?
Kim bilir...